Başka Bir Ülke Değil, Sanki Başka Bir Gezegen: Japonya

Gezgin aile Özge ve Tayfun Öz çifti, uzun süredir gitmek istedikleri Japonya yollarına düştüler ve bu gezi yazımızı da Japonya seyahatleri dönüşü Guangzhou Havaalanı’ndaki 7 saatlik aktarma süresinde yazıp gönderdiler. Şimdiden keyifli okumalar…

Başka Bir Ülke Değil, Sanki Başka Bir Gezegen: Japonya

Tokyo'da Bunları Mutlaka Denemelisiniz:

Tokyo'da yaptıklarımız yiyip içtiklerimiz bunlarla sınırlı değildi elbette. Siz de bizimki gibi bir deneyim yaşamak isterseniz dünyanın en kalabalık yaya geçidi olan günde 2.5 milyon, tek seferde ise 2.500 kişinin geçtiği Shibuya Meydanı'na bakan Share Lounge'ta sınırsız yeme-içme menüsü alıp bu güzel manzaranın tadını çıkarabilirsiniz. Akşam yemeği için bir diğer beğendiğimiz yer olan Wagyu Yakiniku Nikutarashi'de wagyu ve Kobe etlerin tadına bakabilirsiniz. Ueno'daki ilginç bir kafe olan Mominoki House'da masaj yaptırıp kahvenizi yudumlayabilirsiniz. Hemen karşısındaki Tina's Noodle Kitchen'ın nefis noodle'ları ile doyum tadım doyabilirsiniz. Shibuya'daki Ichiran'da izole bir şekilde ramen yeme deneyimini yaşayabilirsiniz. Ve tabii ki bir başka klasik olan raylarda gelen sushi'lerini denemek için Uobei Sushi'ye gidebilirsiniz. Biz birkaç kez denediysek de çalışma saatlerini denk getiremediğimiz için Ginza'daki Sushi no Midori'ye girmeyi başaramadık ama güzel bir sushi için burayı da deneyebilirsiniz.

Japonya uzun yıllardır gitmek istediğimiz bir ülkeydi. Nerelerini gezeceğimizi bilememek, çok uzun seyahat süresi ve uçak bilet fiyatları nedeniyle bir türlü listemize alamıyorduk. Ama sonunda bu üç bahanenin ikisine çare bulunca bir sonraki rotamızı Japonya olarak belirledik. Nereleri gezeceğimizi
öğrenmek için seyahat dergileri ve rehberler okuyup onlarca YouTube videosu ve yüzlerce Instagram reels videosu seyredince ilk sorunumuzu çözmüş olduk. Her ne kadar uçuş süresini, uzundan çok uzuna çevirmiş olsak da havayolu olarak Guangzhou aktarmalı China Southern Havayolları'nı seçince uçak bileti fiyatı sorunumuzu da çözdük. Üç engelden ikisini ortadan kaldırdığımıza göre gitmekten başka bir seçeneğimiz kalmadı diyerek Japonya seyahatimize başladık. Size de bu yazıyı dokuz günlük Japonya seyahati dönüşü Guangzhou Havaalanı'ndaki 7 saatlik aktarma süremizde yazıyorum.

TOKYO

Tokyo'da Haneda Havaalanı'na iner inmez ilk yaptığımız şey Japonya'nın olmazsa olmaz ulaşım kartı olan Suica kart almak oldu. Bu kart hem tüm toplu taşımalarda hem de kredi kartının geçmediği otomatlarda geçiyor. Seyahatte taksi tercih etmeyen ve yürümek dışında sadece toplu taşıma kullanan seyahat severler olarak bu kartı dokuz gün boyunca yanımızdan hiç ayırmadık desek yanlış olmaz. Kartımızı alır almaz metroya gittik ve Tokyo'nun karışık metrosu ile ilk defa karşılaştık. Metroda tanıştığımız, yön bulmakta zorlanan, Tokyo'ya ilk defa gelen bir New Yorklu da Tokyo metrosuna karışık deyince anladık ki yalnız değiliz. Bir şekilde otelimize varıp giriş işlemlerimizi yapar yapmaz kendimizi Tokyo sokaklarına attık ve ilk yemek yerimiz olan ramen zinciri IPPUDO'ya gittik. Japonca menü ve bankalardaki sıramatik benzeri sipariş verilen ekran ilk başta bizi biraz zorlayınca bizden önce sipariş veren bir Tokyoludan yardım alarak yemeklerimizi seçtik. İçinde et, yeşil soğan gibi sebzeler, yumurta, et suyu, noodle olan bu yemek hem çok doyurucu, hem lezzetli ve hem de besin değeri çok yüksek olduğu için Japonya'da çok tercih edilenler arasında. Yemeğimizi yedikten sonra kısa bir yürüyüş yapıp hem yorgunluğun hem de saat farkının etkisiyle otelimize döndük. Ama ilk günkü bu kısa sürede bile Tokyo'nun sessizce akan kalabalığı ve her köşesinden çıkan Mario Kart sokak go-kartları gibi ilginç detaylar bizi anında büyülemeye yetti.

TOKYO'DA İKINCI GÜN

Ertesi günün yağmurlu olmasını fırsat bilip rotamızı alışveriş noktalarına çevirdik. İlk olarak, içinde onlarca küçük ve bağımsız mağazanın olduğu çok katlı mağaza Shibuya109'da önümüzdeki günlerde Japon sokak modasına uyabilmemize yetecek kadar kıyafet aldık. Sonra da Japonya'nın olmazsa olmazı Uniqlo'dan, daha uygun fiyatlı kardeş mağazası sayılabilecek GU'dan ve spor ayakkabı mağazası ABC-Mart'tan boş getirdiğimiz bavullardan birini dolduracak kadar alışveriş yaptık. Otelimiz Shibuya'nın tam kalbinde olduğu için tüm alışveriş poşetlerimizi hızlıca otel odamıza bırakıp ikinci akşam yemeğimiz için geleneksel lezzetleri olan Omoide Yokocho mahallesine gittik. Shinjuku bölgesinde yer alan bu nostaljik sokak, daracık aralıklarda sıralanmış, ocakbaşı tarzı birkaç tabureli minik izakayaların (Japon usulü küçük meyhaneler, barlar) dizildiği samimi bir atmosfere sahip. Zar zor yer bulduğumuz daracık bir mekânda, Japon mutfağının olmazsa olmazlarından tavuk eti, derisi gibi farklı parçalarla hazırlanan şişleri yani yakitorileri denedik. Ayrıca yine şişte gelen dana şiş gyū kushinin, zar şeklinde küp küp kesilmiş etlerinin, ızgara kalamar, mantar ve kuşkonmazın tadına da baktık. İki kişi için verdiğimiz çok sayıda siparişten de anlayacağınız üzere porsiyonları tam anlamıyla doyurucu değildi. Buraları ana yemek mekanından çok atıştırmalık mekanları gibi düşünebilirsiniz. Yine de sundukları ortam ve farklı bir deneyim sunması nedeniyle Tokyo'da mutlaka gidilmesi gereken bir yer. Bu arada unutmadan hatırlatalım burada sadece nakit geçiyor. Gecenin ikinci durağı ise gizli bir bar olan A10 idi. Turistik olmayan bir cadde üzerindeki bu mekanı bulmak çok da kolay değil. Çünkü kapısı AVM'lerdeki cep telefonlarını koyduğunuz kilitli şarj ünitelerinin dolabına benziyor! Tam adresini bilmiyorsanız 'çok ilginç, Japonlar sokağa telefon şarj ünitesi bile koymuşlar' düşüncesi ile önünden rahatça geçip gidebileceğiniz bu mekan aslında bir speakeasy. Yani dışarıdan bar olduğu anlaşılmayan, gizli girişleriyle bilinen ve genellikle sadece bilenlerin gidebildiği özel mekanlardan. Tarihi, yasakların olduğu 1920'ler Amerika'sına dayanıyor. O dönemde bu gizli barlara girmek için genellikle şifre söylemek ya da gizli kapılarını bulmak gerekiyormuş. Speakeasy adı da, buraya gidenlerin dikkatli ve sessizce konuşmalarından geliyormuş. Bu barı sevmemizin tek nedeni sadece yaşattığı gizlilik deneyimi ya da dondurulmuş tam bir portakalın içinde servis ettiği kokteyller değildi. DJ'inin, dijital sistemler yerine eski usul plaklardan müzik çalması da burayı bizim için çok özel kıldı. Her parçayı plak üzerinden seçip dengeli bir karışım oluşturması, teknolojik Japonya'da analog bir sıcaklık ve nostaljik bir ruh yaşattı bize. Müzik zevkinin de bizi ayrıca mest ettiğini de söylemeliyim. Bardan çıkınca jetlag olmanın bize verdiği yetkiye dayanarak gecenin ilerleyen saatlerine rağmen otele dönmemeye kararlıydık. Tokyo bizim gibileri de düşünmüş olacak ki Shibuya'da 24 saat açık, içinde binlerce, hatta onbinlerce ürün bulabileceğiniz bir mağaza barındıyor. Arz varsa talep de olur diyerek tam otele gidecekken yönümüzü (Donki de denen) MEGA Don Quijote mağazasına çeviriyoruz. Burası, içinde saatler geçirebileceğiniz ve almayı planlamadığınız onlarca ürün ile kendinizi bir anda tax free kasasında bulacağınız bir mağaza. Burada matcha aromalı atıştırmalıklar, anime figürleri, Japonya'ya özgü içecekler, elektronikler, kozmetik ürünler, takılar, parti malzemeleri, mutfak&banyo ürünleri var, her raf ve kat ayrı bir sürpriz gibi. İyi ki önerilere uyup da Japonya'ya birkaç boş bavulla gelmişiz diyerek birkaç saatimizi burada harcadık. Yeri gelmişken Japonya'nın güvene dayalı tax free sistemi ile ilgili de bilgi verelim. Burada vergi indirimi alışveriş esnasında kasada anında yapılıyor. Sonradan havaalanında uğraşmak yerine pasaportunuz yanınızda ise hemen kasada ürünleri tax free fiyatları ile alabiliyorsunuz. Bu arada buraya kadar gelmişken mağaza içerisindeki küçük bir alanda yapılan meşhur mozarella peynirli tatlısını da denemeden çıkmayın. Tatlı ve tuzlu tadın birleşimi olan bu cheese coin Tokyo'nun denenmesi gereken bir başka tatlısı. Adını da içindeki peynirden ve bozuk paraya benzeyen şeklinde alıyor.

UYKUSUZ BIR GECE!

Burada harcadığımız zamana rağmen ya jetlagten ya da sokaklardaki neon ışıklardan gece saat 02:50'de hala uykumuz gelmediğine göre bir sokak lezzetinin daha tadına bakabiliriz diyerek Shibuya'daki bir mekana daha giriş yaptık. Sıramatikten bir tane Karubi Yakiniku Teishoku (dana kaburga ızgara et set yemeği) ve bir tane de Gyū Yakiniku Bibinba Don (dana etli yumurta ve soslarla zenginleştirilmiş karışık Kore usulü pilav kasesi) söyledik. Burada deneyimlerimizi sosyal medyada paylaşmak için kameraya alırken bir ''afiyet olsun'' sesi duyduk. İki Japon arkadaşı ile gece yemeğine gelen bir Türk genci bize güleryüzü ile merhaba dedi. Birkaç ay sürecek Asya ve Uzakdoğu seyahatinin ortalarında olan, dünyayı keşfeden İzmirli bu genç gezgin ile sohbet ederken onun Japon arkadaşlarından da yemek önerileri almayı ihmal etmedik. Artık neredeyse gün ağarmak üzereyken de otelimize dönüş yoluna geçtik.

TOKYO'DA ÜÇÜNCÜ GÜN

Ertesi gün ilk olarak Budist tapınağı Senso-ji Temple'a gittik. Metrodan indikten hemen sonra tapınağa yüzlerce yıldır giden insanların alışveriş yapması için kurulan Nakimisedori caddesinde hediyelik eşya ve sokak lezzetleri standlarının arasından geçtik. Burada biz de çilekli mochi'nin tadına bakmayı ihmal etmedik. Yumuşak pirinç kekinin içine tatlı siyah fasulye ve taze çilek konularak yapılan geleneksel bir Japon tatlısı olan mochi'ye bizim damak tadımıza göre tatlı demekte biraz zorlansak da geleneksel bir lezzetin daha tadına bakmanın mutluluğunu yaşadık. Her gün 10-15 bin adım atmak için gerekli kalorinin bir kısmını aldıktan sonra kötü ruhları uzak tuttuğuna inanılan pirinç ve saman iplerinin asılı olduğu kapıdan geçerek tapınağa girdik. 600'lü yıllarda, iki balıkçının Sumida Nehri'nde bulduğu bir tanrıça heykeli üzerine inşa edilmiş bu tapınak, Tokyo'nun mutlaka görülmesi gereken tarihi yapılarından biri. Tapınağın hemen yakınlarında bir başka sokak lezzeti ararken yine bir merhaba sesi kulaklarımıza çalındı. 20 sene önce Japonya'ya gelen döner ustası Barış Bey'in ilginç hikayesini ve orada nasıl dönerci dükkanı açtığını dinledikten sonra Tokyo'nun viral olan tatlılarından birini aramaya başladık. Yine bir ara sokakta, listemize eklediğimiz bu tatlıcıyı bulmayı başardık. Burada önce matcha latte'lerini denedik. Doğruyu söylemek gerekirse bu ileri seviye matcha'cılara göre bir tat kesinlikle! Bana kaşık kaşık matcha yiyormuş gibi hissettirdiği için bitirmekte zorlandığımı söyleyebilirim. Gerçekten bu içeceği denemeden önce damağınızın macha'yla çok daha önce tanışması gerekiyor bence. Daha sonra buraya asıl gelme nedenimiz olan macha'lı dondurmalarını sipariş ettik. Dondurma külahının ortasında yumuşacık bir sünger kek, ferah bir limon reçeli ve tatlı siyah fasulye ezmesi bulunuyor. Ama asıl bu dondurmayı ayrıştıran üzerine incecik noodle haline getirilerek konulan yeşil çay aromalı kestane parçaları. Tüm bunlar bir araya geldiğinde hem doyurucu, hem de enfes bir tatlı haline geldi bizim için.

KÖPEK SEVME CAFE'SI

Buradan çıktıktan sonra Japonya'nın ilginç konseptli kafe kültürünü merak ettiğimiz için yol üstünde karşılaştığımız bir köpek sevme kafesinden içeriye girdik. İçeriye girerken uzun bir kurallar listesini okumamız gerekti. Girdikten sonrası ise mutluluk verici bir deneyim; her yerimizi minik köpekler kapladı! Tabii girişte verdikleri ödül kurabiyelerinin de bunda payı olduğunu anlamamız çok uzun sürmedi. İçeride çok kalmasak da en çok dikkatimizi çeken kimi insanların buraya yalnız geldikleri ve tüm geçirdikleri süre boyunca kucaklarına oturan köpekleri sevmeleri oldu. Onlar da bu sevgi alışverişi için buraya geliyorlar diye düşündürttü bize bu durum. Sonraki durağımız Tokyo'nun çok da turistik olmayan mahallelerinden biri oldu. Buraya Japonya'ya özgü leziz wagyu etlerinin tadına bakmak için gittik ve burası tüm Japonya seyahatimiz boyunca en çok aklımızda kalan yer oldu. Yakiniku Jumbo Shirokane'de birkaç farklı çeşit wagyu eti söyledik. Etin lezzeti dışında yemeklerin masamızdaki ızgarada pişmesi de başlı başına çok özel bir deneyimdi bizim için. Bu arada 'pişmesi' derken yanlış anlaşılma olmasın, etler o kadar lezzetli ve taze ki sadece 10-15 saniye ateşle buluşmaları yetti. Daha sonrasında da afiyetle yedik, hatta çiğnememize gerek bile kalmayacak şekilde hepsi adeta ağzımızda dağıldı.

Sofra’da Bu Ay

  • İnci Bak’tan kabak ve patlıcanla ezber bozan tarifler
  • Şef Beyza Çevik ve Berrin Ak’tan Beş Çayı Sofraları
  • Zeynep Dinç'ten Yazı Yufkaya Saran Tarifler
ve Daha Fazlası ...