Fethiye’de Azimli Bir Çiftçi; Orhan Tatlı

Fethiye’nin bereketli topraklarında doğup büyüyen Orhan Tatlı’nın çitfçi olma yolcuğunu ve doğal, zehirsiz tarıma olan tutkusuna gelin hep birlikte keşfedelim.

Fethiye’de Azimli Bir Çiftçi; Orhan Tatlı

Hikayeniz nasıl başladı? Tarım yapmaya, çiftçi olmaya nasıl karar verdiniz? Neden başka bir yer değil de Fethiye'de tarım?

Aslında hikayenin doğuştan başladığını söylemek mümkün. Şöyle ki ben çiftçi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldim. Çocukluk yıllarımız toprağı işlemek, doğayı tanımakla geçti. Bizlerin oyun sahası topraktı. Toprakla oynayıp toprakla büyüdük. Devlet parasız yatılıyı kazanıp liseyi okumak için Burdur'a gittim. Küçüklüğümden beri sürekli görüştüğüm arkadaşım kansere yakalandı. Doktorlar bunun pestisit kaynaklı gıdalardan kaynaklandığını söyledi. Onun bana son sözü; "Bu hayatta bir gün fazla yaşamışım ya da bir gün az yaşamışım ne fark eder?" oldu ve bir gün sonra vefat etti. Çaresiz kalmıştım ve onun için hiçbir şey yapamamıştım. Ancak o ve söylediği cümle içime işlemişti. O zaman keşke doktor olsam diye düşünmüştüm. Kendime söz vermiştim. Bundan sonraki hayatımda insanlara nasıl faydalı olabileceğimi sürekli düşündüm. Öğrencilikten sonra hizmet sektöründe 11 yıl boyunca çalıştım. Sürekli insanları memnun etme düşüncesi ve çalıştığımız işlerle ilgili çok kazanma hırsı yükleyen patronlarımızın dayatmaları beni çok yormuştu. 27 yaşında üretmeyi seven biri olduğumun farkına vardım ve bu yoğunluktan çıkmayı istedim. Sürekli huzursuz, mutsuz bir iş hayatının olması ve kendi sosyal yaşantıma yetmeyen zaman ile geçen yıllar beni arayışa çıkardı. Bu arayış içerisinde çeşitli kişisel gelişim videoları dinliyor ve kendimi geliştirmenin yollarını arıyordum. Bir videoda denk geldi ve bu videoda; 'ne iş yapacağınıza karar vermek için ilk önce babanızın ne iş yaptığına bakın ve sorgulayın' diyordu. Ben bir an babamın çiftçi olduğunu düşünüp babamın geçmişte yaptıklarına baktım. Babam çiftçilik yaparken 4 tane çocuğunu okutmuş, büyütmüş, toprak almış, kendi evini yapmıştı. Bunu sadece ürettiği sebze ve meyveleri pazara veya toptancıya satarak elde etmişti. Sonrasında 'Peki ben ne yapabilirim?' sorusunu kendime sorduğumda "Biz neden ürettiğimiz ürünleri işlemiyor, aracıya veriyor ürünün katma değer almasını sağlayamıyoruz?" diye sordum. Arkadaşım vefat ettiğinde kendime verdiğim söz aklıma geldi. Arkadaşım pestisit kalıntılarından kaynaklı kanser olmuş ve vefat etmişti. Sonrasında da bölgede çok fazla kanser tanısı alan hastanın pestisit kullanımına bağlı çoğaldığı söylendi. İşte o zaman 2019 yılında doğal, zehirsiz tarım yapmaya karar verdim.

Ben doğma büyüme Fethiyeliyim. Topraklarımız Fethiye'de. Verimli toprakları bulunan Fethiye'de toprak sahip olmanın ne kadar şanslı ve değerli olduğunun farkına vardım. Hem topraklarımıza sahip çıkma hem de bu toprakları ülkenin ekonomisine, doğanın ekosistemine faydalı olabilmesi için Fethiye'de tarıma yöneldim.

Yetiştirdiğiniz ürünler nelerdir?

Zehirsiz, doğal tarımla ilgilendiğim için topraklarımızda sera bulunmuyor. Mevsiminde, yöresine ait , doğanın kendi enerji ile beslenen ve gelişen, az emek isteyen meyve, sebzeleri üretiyoruz. Yöremiz topraklarına uyum sağlamış tohumları kullanıyoruz. Bunlar; salatalık, kabak, taze fasulye, barbunya, bamya, kavun, biber, patlıcan, yeşillik gibi ürünler. Ancak en değerli gördüğüm ve iklime en uygun olan susam, üzüm, keçiboynuzu, nar ve zeytin üretimim en üst seviyede yer alıyor. Bunun yanında üzüm pekmezi, keçiboynuzu unu, keçi boynuzu pekmezi, nar ekşisi, soğuk sıkım zeytinyağı ve tahin üretimi gerçekleştiriyoruz.

Yılda kaç kez mahsul alıyorsunuz?

Fethiye'nin toprağı ve iklimi sebze yetiştirmek için çok elverişlidir. Sebze ürünlerinde yılda üç defa, tahıl grubunda iki kez, yeşillik grubunda (roka, maydanoz, marul, dereotu gibi) dört kez ürün almaktayız.

Yetiştirmeyi en sevdiğiniz ve gözbebeğiniz hangi ürünler?

Sebzeler arasında çok faydalı olduğunu bildiğim bamya yetiştirmeyi çok seviyorum. Ancak susam benim göz bebeğim diyebiliriz. Çünkü hem susam yetiştiriyorum hem de susamı işleyerek tahine dönüştürüyorum. Tahin üretmek, üretim aşamasında daha sağlıklı, daha iyi bir şekilde nasıl ürün elde edebiliriz düşüncesi, buna yönelik çabam beni daha da heyecanlandırıyor.

En iddialı olduğunuz ürünler hangileri?

Dünyada 'sarı altın' (gold sesame) olarak bilinen ve çok değerli kabul edilen, coğrafi işaretlere sahip Fethiye topraklarında yerli tohumdan sarı susam elde ediyoruz. Sarı susamın kalitesi ve besin değeri çok yüksektir. Doğanın katkısı ile kaliteli yetişen susam ve ürettiğim tahin konusunda iddialı olduğumu söyleyebilirim. Üzüm pekmezi, keçiboynuzu pekmezi üretiminde ortaya çıkan, kanserojen riski bulunan hidroksimetil fulfurol (HMF) oranını düşürmek için ciddi araştırmalar yapmaktayım. Bu konuda uzman bireylerle görüşerek ürettiğim pekmez konusunda da iddialı olduğumu söyleyebilirim. Ayrıca soğuk sıkım zeytinyağı üreterek insanların kaliteli yağ tüketimine destek oluyoruz.

Doğal ve zehirsiz tarımı tercih etmek bir anlamda zoru da tercih etmek aslın, bu anlam motivasyonunuz nedir?

Hem de öyle zor ki. Ben en zoru başarmak, insanlara çok zor diyerek kabullendiğimiz o düşüncenin zor olmadığını kanıtlamak, imkansızın olmadığını göstermek için mücadele yürütmekteyim. Benim zehirsiz gıda üretime dair motivasyonumu besleyen belki de zor olmasıdır. Ancak doğaya saygı gösterip, onun gücünü kabullenip, uyum gösterdikten sonra zor diye bir şey kalmıyor. Asıl zor olan insanların görsel sevdasını aşmaktır. Çünkü pazara çıkardığımız ürünler zehirsiz, doğal üretilen gıdalar olduğu için rengi, şekli çok gösterişli olmuyor.

Doğal ve zehirsiz tarım yöntemleri nelerdir, bu bağlamda toprak ve ürünlere nasıl yöntemleri uyguluyorsunuz?

Doğal tarım ve zehirsiz tarım yapmak için doğaya, toprağa saygılı olmak gerekir. Doğa bir bütün şeklinde, toprak da yaşayan bir canlı olarak kabul edilmelidir. Gönlünü ferah tutmak ve emeğinin karşılığını doğanın sana vereceğine inanmak önemlidir. Felsefesinden etkilendiğim doğal tarımın babası olarak kabul edilen Masanobu Fukuoka rahat bırakılan doğanın mükemmel bir dengede olduğunu düşünmektedir. Hiçbir şeyin yapılmaması yönteminin uygulanması gerektiğini vurgulamaktadır. Hiçbir şey yapmamanın çiftçiliğin nihai biçimi olduğunu söylemektedir. Tek bir otun bile yaratıcısının insan değil, doğa olduğunu belirtmektedir.

Tarımda ot, böcek, bitki hepsinin bir bütün olarak çalıştığını bilmek, anlamak ve hissetmek gerekir. Toprağı yaşatmak için organik maddenin ne olduğunu bilmek önemlidir. Doğada yabancı ot diye bir şey yoktur. Dolayısıyla yabancı otla mücadele etmiyoruz. Doğada yetişen, toprağın öz evladı kabul edilen tüm bitkileri toprağa gübre olarak tekrar geri veriyoruz. Toprakta yaşayan mikroorganizmaların artmasını istiyoruz. Böcekler konusunda doğada kendi içerisinde bir denge bulunmaktadır. Her ne yaparsak yapalım biz ne mücadele gösterirsek gösterelim son sözü doğa söylemektedir.

Susam ve tahininizin özel olduğunu söylediniz, bu ürünlerde sizi diğerlerinden ayıran özellikler nelerdir?

Susam ve tahin konusunda başta Fethiye olmak üzere Türkiye'nin pek çok şehrinde lezzeti ve besleyiciliği konusunda çok teşekkür alıyoruz. Tahinin en önemli ve öncelikli özelliği; iklim elverişliliği, toprağın yapısı, su ve ürünün vaktinde ekilip yetiştirilmesi, tohumunun yerli olmasından kaynaklanmaktadır. Susam sıcak ve killi toprakta yetişmektedir. Neredeyse su istemeyen bir bitki olma özelliği sahip çok kıymetli bir bitkidir. Susamımızın değerli ve farklı olmasının nedeni toprağa tam vaktinde ekilmiş olması ve sulamanın doğru zamanda yapılmasından kaynaklanmaktadır. Çünkü susamın kalitesini en fazla belirleyen özellik sudur. Susuz doğadan aldığı su kadar ile yetişen ve yöremize ait olan susamın yağ oranı çok yüksek olur. Bu da susamın lezzetini arttırmaktadır. Özellikle tahinin üretim sürecinde, susam ezilirken içerisinde yağ oranının yüksek olması tahine kıvam tat koku tatma özelliği ayrıcalığı sağlar. Tabi burada tahine dönüştürmek için kullandığımız değirmen taşının özelliği çok önemli bir yer tutuyor.

Aldığımız gıdaların doğal olup olmadığını nasıl anlarız? Alırken nelere dikkat etmeliyiz?

Gıdanın doğal olup olmadığını anlayamayız. Burada en önemli unsur gıdanın doğallığını anlamaktan ziyade gıdaya kimin nasıl ürettiğidir. Yani üreticiyi tanımak üreticiyle bağ kurmak gerekiyor. Aslında güven bağı oluşturmak ve bu şekilde gıdayı tanımak çok önemlidir. Birçok yerde şunu söylüyorum. Stoğu bitmeyen üretici, üretici değildir. Zehirsiz tarımda, konvansiyonel tarıma göre daha az ürün elde edersiniz. Genelleme yapacak olursak ürünlerde standart bir şekil, boyut, renk yoktur. Tüketicilerin güvenli gıda tüketmeleri için yerel pazarlara gitmesini, gıda topluluklarına katılmasını ve sürekli alışveriş yaptığınız üretici ile aranızda güvenli bir bağ kurmanız önemlidir.

Organik, doğal, zehirsiz tarım arasındaki farklar nelerdir? Siz hangi gruba dahilsiniz?

Organik tarım sertifika gerektirir. Organik tarımın ilkelerine göre üretim yapılması istenilir. Organik tarımda belli başlı müdahalelere izin verilmektedir. Ne kadar denetlendiğini bilmiyorum. Ancak şunu söyleyebilirim; organik kelimesi türetilerek ürünlerin daha pahalıya satılma girişimine neden olduğunu, yerel küçük üreticiyi kapsamadığını ve sistemin bir parçası olduğunu düşünüyorum. Zehirsiz tarım beni biraz daha ilgilendiriyor. Canlıyı öldürmeden, börtü böceği bitkiyi yok etmeden üretim yapılan tarımı öneriyor ve uyguluyorum.

Ürünleriniz için aldığınız sertifakalarınız var mı? Bu sertifikaları alırken hangi süreçlerden geçiyorsunuz?

Resmi evrak gerektiren bir sertifikam yok ama hepsi hakkında bilgi ve deneyime sahibim. Çünkü benim için bu sertifikaların herhangi bir geçerliliği bulunmamaktadır. Ben bitkiler, börtü böcekler, toprakta yaşayan canlılar ve bana inanıp güvenen insanlarla oluşturduğum güven sertifikasına sahibim.

Ürünlerinize nasıl ulaşabiliriz?

Genelde Fethiye'de üretici pazarına çıkıyorum. Pazarda beni bilen geliyor. Sosyal medyada Instagram'da: @dogaltezgahim ve Facebook'ta; Orhan Tatlı hesabı üzerinden siparişlerimi alıyorum. Tahin, zeytinyağı, susam, keçiboynuzu pekmezi, üzüm pekmezi gibi ürünlerimi de mevsiminde kargo yolu ile tüketicilere ulaştırıyorum. Sebzeleri bu şekilde pazarlıyorum ya da almak isteyenleri tarlamıza davet ediyorum. Hem ziyaret etmiş hem de alışverişlerini yapmış oluyorlar.

Tarımla uğraşmak, çiftçi olmak isteyenlere önerileriniz nelerdir?

Ülkemizde çiftçi olmak istemeyen bir nesle sahibiz. Oysaki toprağa bir kez dokundunuz mu ondan vazgeçmek istemezsiniz. Onun verdiği heyecan ve mutluluk düşüncelerinizin gelişmesine yardımcı oluyor. Çiftçilik sabır, zaman, emek, umut, dayanıklılık isteyen bir meslektir. Ne olursa olsun çiftçi olmak isteyenlerin özgüvenlerini kaybetmemeleri, daima umut içinde yaşamalarını, yaptığınız işin sonucunu değil, süreci görüp mutlu olmalarını tavsiye ediyorum.

Eklemek istedikleriniz?

Ben zehirsiz üretim ilkemizi bir ileriye taşımanın gayesi ve heyecanı ile daha nasıl güzel olur arayışı içerisindeyim. Daha ileriki zamanlarda kendi bahçemizde kahvaltılarda buluşmak, gıda ormanında gezmek, gıdaları misafirlerle beraber işlemek, çocukların toprakla kuracağı duygu bağını geliştirmek ve bunun eğitimini alabileceği projeler ile gelecek tarımda zihninin oluşturulmasını, çiftçiliğin değersiz değil aksine en kıymetli hazine olduğunun bilgisini uygulamalı örneklerle başta çocuklarımıza, çevremize ve ülkemize faydalı olabileceğimiz inancını omuzlarımızda taşıyarak çalışmalar yapmaya devam ediyoruz.

Sofra’da Bu Ay

  • Bağ Bozumu Sofrası
  • Bağışıklık Dostu Mevsim Menüleri
  • Konuk Şef Can Aras'la Sofraya Özel
ve Daha Fazlası ...

Bakmadan Geçmeyin