Araştırmaların sonucuna göre, Giritliler'in incelenen diğer gruplardan daha fazla yağ tüketmiş olmasına karşın, diğer altı ülke ile karşılaştırıldığında, kalp hastalığı ve erken ölüm oranlarının Girit Ada'sında en düşük olduğu tespit edilmiş. Giritlilerin yemek alışkanlıkları ve yaşam tarzı, Akdeniz Diyeti olarak adlandırılan beslenme biçimi kapsamında değerlendirilmiş. Zeytinyağı, sebze ve meyve tüketiminin önemi öne çıkarken, et ve hayvansal yağ tüketiminden kaçınılmasının bu diyette önemli rol üstlendiği ortaya çıkmış. Her ne kadar geleneksel beslenme biçimleri Akdeniz'e kıyısı olan ülkelerde farklılıklar gösterse de 1993 yılında Harvard Halk Sağlığı Okulu, Dünya Sağlık Örgütü'nün Avrupa Ofisi ve Oldways Preservation and Exchange Trust bu konudaki değerlendirmelerini kamuoyu ile paylaşmışlar. Araştırma sonuçları medya haberleri, kongre ve sempozyumlarla yaygınlaştırılmış ve Akdeniz Diyeti manşetlere taşınmış.

Bu çalışmalar kapsamında 1997 yılında Girit'te gerçekleşen Sağlıklı Akdeniz Diyetleri konulu uluslararası bir sempozyuma katılmıştım. Amaç sağlıklı Akdeniz Diyeti ya da yaşam şekli bulgularını uygulamalı olarak yerinde deneyimlemekti. Konu sağlıklı beslenme olunca, peynirler, sebzeler, balık, meyve, taze ve yerel ürünlerle hazırlanmış salatalar ve yavaş pişen yemeklerin sunulduğu masaların etrafında farklı ülkelerden yemek kültürleri, sağlıklı beslenme taraftarları ile yollarımız kesişti. Diana Farr Louis bu sempozyumda tanıştığım değerli yazarlardan biri. Diana 1963 yılında Harvard'dan İngiliz Edebiyatı bölümü diploması alan ilk Radcliffe sınıfı üyesi bir New Yorklu. Mezuniyet sonrası yazında Yunanistan'ı keşfetmiş ve dokuz yıl sonra da temelli Atina'ya taşınmış. Yazar olmak istediğini bilmesine rağmen, başlangıçta seyahat etmeye odaklanmış ve yeni yuvasının bulunduğu ülkeyi, yelkenli ile, arabayla ve yürüyerek keşfetmiş. 80'li yılların sonunda, İyon Adaları üzerine bir rehber kitap hazırlığı için araştırma yaparken, Zakintos adasının geleneklerini ve yemek tariflerini içeren zengin bir koleksiyona sahip bir İngiliz kadınla, June Marinos ile tanışmış. June, Diana'ya İyon Adaları hakkında ilk olacak bir yemek kitabını birlikte yazma işini teklif etmiş. Diana 1964 yılında bir yıl kaldığı Paris'te Cordon Bleu'da kurslara katılarak, temel mutfak bilgilerini öğrendiği ve damak zevkini geliştirdiği için, bu konularda hiç de bilgisiz değilmiş.

Yemek tariflerini araştırırken, hiç tanımadığı insanların mutfaklarında birlikte yemek pişirmeyi, onların yemeğe bakış açılarını öğrenmeyi, yemek kültürü üzerine sohbet etmeyi ve yeni tatlar ile buluşmayı; Olimpos Dağına tırmanmak ve Sporades Takım Adalarının çevresini yelkenli ile gezmek kadar keyifli ve ödüllendirici buluyor. İlk yemek kitabı, "Prospero's Kitchen (Prospero'nun Mutfağı)", Diana'nın iştahını açıyor. Öyle ki, bu motivasyonla yeni bir kitap yazmaya başlıyor. Bu arada, seyahat yazılarının bir yerin tarihi, yemekleri ve kültürü ile birlikte ele alınması gerektiğinin, öbür türlü hikâyenin zayıf ve eksik olacağının farkına varıyor. Mütevazi kişiliği, entelektüel geçmişi, hayata olumlu bakışı ve öğrendiklerini heyecanlı bir öğrenci edasıyla paylaşma gayretini bir yaşam felsefesi haline getirmiş olan Diana ile tanıştığımız günden beri çok sık olmasa da irtibat halindeyiz. Zaman zaman yemek, kültür, dostluk, göç, sürdürülebilirlik, geçim kaynakları, olumlu düşünme, sağlıklı beslenme gibi konularda, entelektüel açıdan birbirine ilham veren ve zenginleştiren iki kardeş gibi sohbet ederiz. Bu sohbetlerden bende kalanların bazılarını paylaşmak istedim.

Sohbetimizin ilk başlığı yemeğin birleştirici ve kaynaştırıcı gücü üzerine. Diana ikinci kitabı olan Feasting and Fasting in Crete (Girit'te Ziyafet ve Oruç) için yaptığı araştırma sırasında, sağlıklı, geleneksel yeme ve içme yöntemlerini ve özellikle Akdeniz Diyetini teşvik eden Boston merkezli bir vakıf olan Oldways Preservation and Exchange Trust ile tanıştırılmış. Bu vakfın 1997 yılında bizim de yollarımızın buluştuğu Girit'te gerçekleştirdiği sempozyumuna davet edilmiş. Bu sempozyum ve daha sonra İtalya'da ve yine Yunanistan'daki sempozyumlar Diana'nın kaderini değiştirmiş, yemek dünyası hakkındaki bilgilerini ve bağlantılarını zenginleştirmiş. Batı'nın yemek dünyasının önde gelen yazar, gazeteci, şef, işletmeci ve araştırmacıları ile sırasıyla tanışmış ve kariyerinin yönünü değiştirmiş. Diana'nın önünde yemek pişirme gösterileri, konferanslar, yöresel yemek tadımları ve üretici ziyaretleri şeklinde bir dizi büyüleyici ve renkli, gelecek vaat eden olasılıklar açılmaya başlamış. Bu heyecan verici yolculukta neler yapmamıştı ki. Düzinelerce dergi makaleleri, başka bir yemek kitabı, Amerikan Yemek Enstitüsü için tercümanlık ve Suriyeli ve Afgan mültecilerin Atina'daki çadırlarında pişirdikleri yemeklerle ilgili hikayeler Diana'nın özgün çalışmalarından bazıları. Diana ile Girit'teki sempozyumda ilk tanıştığımızda doğup büyüdüğüm kent Gaziantep'in yemek kültürü üzerine hikayeleri, sıfır maliyet güneş enerjisini kullanan saklama yöntemlerini, iyi bilinen baklava, lahmacun, kebap üçgeninin de sağlıklı Akdeniz Diyetine ait olduğu gerçeğini paylaşmıştım. Bu bilgi seli karşısında meraklı gezgin Diana, bir gün Gaziantep'i ziyaret etmeye karar veriyor.

Görüşmemizin üzerinden 10 yıl geçmesine rağmen yeminimizi unutmamıştım ve beklediğimiz fırsat 2010 yılında Dr. Nur İncetahtacı Günal'dan gelen harika mesaj şeklinde bize sunuldu. Kültürlerin Mutfağı temalı Ulusal Ajans projesi için Avrupa Birliği ülkelerinden yemek kültürü üzerine çalışan uzman, şef, yazarlar Gaziantep'e davet edilecekti. Diana bu bilgileri alınca, başvuru formlarını hızlı bir şekilde hazırladı ve ilgili makamlara iletti. Her ikimizin de duaları kabul olmuştu. Gaziantep ziyaretinin ardından, yeni bir iş teklifi Diana'yı Türkiye'ye getirdi. Culinary Backstreets'in çalışmalarına yönelik yazılar yazacaktı. 2015 yılında 17 şehirde yerel rehberler ile yemek kültürleri üzerine turlar düzenleyen bu şirketin yıllık toplantısı için İstanbul'da buluştuk. Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin ve ekibinin hazırladığı başarılı başvuru sonucu Gastronomi dalında UNESCO Yaratıcı Şehirler Ağı'na girmeye hak kazanan Gaziantep için 2016 yılında Çırağan Sarayında yapılan kutlama töreninde Diana da davetliler arasında idi. Diana, 1965 ve 2016 yılları arasında Türkiye'yi birçok kez ziyaret etmiş. İstanbul, Bodrum, Gaziantep, Kuşadası, Kaş, Demre'den Marmaris'e uzanan turkuaz sahilde tekneyle yolculuk. Bu seferlerde deneyimlediği, her kesimden yerli halkın sergilediği misafirperverlik, içtenlik, nezaket, espri anlayışından ve merak duygusundan her seferinde etkilenmiş. Onların Atina'dan geldikleri öğrenilince, Diana ile Yunanlı eşi her zaman daha büyük bir coşku ile karşılanmışlar. Diana iki kültürün başta müzik, dil ve yemek kültürleri olmak üzere birçok alanda ortak unsurlar içerdiğini düşünüyor.

Sohbetimizin bir diğer konusu ise yemek kültürleri ve gastronomi alanında çalışanların nasıl daha verimli olabilecekleri üzerineydi. Diana'nın öneri paketi hiç de karmaşık değildi. Araştırmada derine inmek, arka sokakları keşfetmek, ürünü üreten kişilere odaklanmak ve onların hikayelerini dinlemek.

Diana geçmiş deneyimlerine gönderme yaparak, yufka açmanın, beyaz peynir ve baklava yapımını yerinde izlemenin ne kadar heyecan verici olduğunu anlattı. Yemek reçeteleri, yenilikler, trendler elbette ilginç, ancak daha önemlisi yemek kültüründeki yeniliklerin, trendlerin ve dönüşümlerin arkasındaki girişimcilerin hikayeleri, tutkuları ve hedefleriydi.

Geriye dönüp baktığımızda 26 yıl önce yemek masasında başlayan dostluk sepetinde ne güzel hikayeler birikmiş, kendi doğal örüntüsü içinde. Yemek bizleri bir araya getirmişti, tıpkı sizleri de burada bizlerle buluşturduğu gibi.