Yıllardır itinayla biriktirdiğim yıllık izinlerimin bir bölümünü, sömestr tatili ve kar yağışını bahane edip kullanayım dedim; döndüğümde önümde sıralanan konular resmen beni kıskançlıktan çatlatacak cinstendi! Birbirinden şahane köfteler, baştan çıkarıcı çikolatalar, börekler, çörekler yetmiyormuş gibi Kastamonu'nun, Antep'in doyumsuz yemekleri de bir bir gözlerimin önünden geçmeye başladı… Zaten Antep'e gitmeyeli, o eşsiz kebapları, baklavaları, katmerleri yerinde yemeyeli yıllar olmuş…

Özellikle işlerimizin yoğun olduğu günlerde, akşamın geç saatlerine kadar dergi sayfalarını hazırlarken insan nefsiyle imtahan yaşıyor resmen! Beni tanıyanlar, bu satırları okuyanlar bilir; öyle kilo aldım-verdim gibi takıntılarım yoktur. Yararlı olduğunu bildiğim, zevk alarak tükettiğim gıdaların kesinlikle bedenime-ruhuma iyi geleceğine inanırım. Etiyle, balığıyla, bakliyatıyla protein ağırlıklı beslenmeye, mevsiminde taze sebzeleri soframdan eksik etmemeye çalışırım. Her türlü "tatlı kaçamak" hakkımı kullanır, sütlüydü, şerbetliydi diye ayrım yapmam! İşte kıskançlığım da bu yüzden… İlerleyen sayfalara baktığınızda siz de benim gibi hissedeceksiniz, eminim… Ama sizin gördüklerinizden çok daha fazlasıyla karşı karşıya, onlarca alternatif fotoğraf karesi, onlarca kapak seçeneği arasında kaybolmuş halde düşünün beni… Çekimleri gerçekleştiren arkadaşlarımın, her bir yemeği "görev icabı" tatmak zorunda olduğu gerçeğini ve her çekim dönüşü deneyimlerini paylaştıklarını da ekleyin üzerine… Haksız mıyım?

Bunca yıldır Sofra'da çalışmama rağmen, hala güzel bir yemek fotoğrafı gördüğümde iştahımın kabardığını ya da ne zaman yemek sohbeti yapsak ekipçe kendimizi hemen bir şeyler atıştırmak için dışarıya attığımızı düşünürsek galiba işimiz bir nevi hobimiz, alışkanlığımız, tutkumuz olmuş bizim için… Sizin için de öyle değil mi? Bir arkadaşınız, yeni bir restoranda yediği muazzam bir yemekten söz ettiğinde gidip bir an önce onu denemek istemiyor musunuz? Ya da misafir olduğunuz bir evde tattığınız bir lezzetin ille de tarifini alıp evde uygulamaya çalışmıyor musunuz? Biliyorum ki pek çoğunuzun elinizin altında gazetelerden, dergilerden kesilmiş yemek ya da restoran haberleri duruyor, en uygun zamanda keşfedilmek için.

Tatile gidilecekse ille de yemeği güzel, lezzeti bol mekanlara talep oluyor. Dostlarla buluşacaksak işin içine güzel bir öğle ya da akşam yemeği de dahil ediliyor çünkü yemek başında yapılan sohbetlerin tadı bir başka oluyor… Ne mutlu ki bize ki, toplum olarak ağzımızın tadına düşkünüz. Kısa süre önce bir arkadaşımın başından geçen komik olay da buna güzel bir örnek herhalde. Yurtdışında çalışan arkadaşım, uzunca bir süre yemek konusunda sıkıntı yaşayınca müdürüne gidip izin istemiş, hem de şöyle bir gerekçeyle: "Size dürüst olacağım, ben çok ama çok açım!" Karşısındakinin şaşkınlığını herhalde tahmin edersiniz! Ardından devam etmiş: "Biliyorsunuz ben Türküm. Bizim öylesine zengin ve güzel bir mutfağımız, o kadar çok çeşidimiz var ki, burada ne yesem doymuyorum, bir süreliğine ülkeme gidip, yemek yiyip dönmek istiyorum." Bu kadar doğal bir itiraftan sonra izni koparmış tabii! Hangi ülke olduğunu özellikle söylemiyorum ki, alınmasınlar!.. Ama eminim müdürü de en kısa zamanda Türkiye'ye gelip yemeklerimizin tadına bakmak için büyük merak duymaya başlamıştır şimdiden. Gerçekten de hem bu kadar bereketli topraklara hem de Doğu'dan Batı'ya nefis yemeklere sahip olmakla ne kadar övünsek azdır…

Tadı damağınızda kalacak Sofra'larda buluşmak üzere…