Zihnimdeki sorular böylesine uzayıp gidiyor. Belki bu sorular her an her dakika zihnimde uçuşmuyor ama ne zaman ki sessiz kalıp kendime döndüğümde bunları düşünmek kaçınılmaz benim için. Özellikle de bu besinleri bir yemek haline getirmeye çalışırken. Sadece düşünmek mi elbette değil. Harekete geçmek, tohumu toprağında, yurdunda yaşatmak, onun iyileştirici gücünü hissetmek. Bunların hepsi bir tohumun devinim hikayesi aslında. Neredeyse dünyanın tarihi kadar da eski. Yediğimiz her bir lokmanın aslında üreticiyle, var olduğu toprakla, denizle yakından ilgisi var. Bu ilginin hangi yöne, iyiye mi yoksa kötüye mi evrileceğine aslında biz karar veriyoruz. Buna seçimlerimiz neden oluyor. Geleneksel usulde yani kökü çok eskilere kadar giden yöntemlerle üretilmiş bir besini satın alıp ona değer veriyorsak bu hem kendimize verdiğimiz bir kıymet hem de onu üretene. Onun ailesine, çocuğuna da hatta. Sürekli satın aldığımız besini edinmekten vazgeçtiğimizde bir zincirin halkalarındaki gibi kopuşlar başlıyor. Sonrasında da onu üreten, peyniri, zeytini, balı, buğdayı her neyin üretimini yapıyorsa sonra onu üretemez, satamaz, toprağını işleyemez, ekonomisini devam ettiremez hale gelince de yurdundan vazgeçip şehirlere doğru yolculuklara çıkıyor. Bu nedenle seçimlerimiz sadece bizi değil üretimle bağlantılı olan herkesi etkiliyor. Toprağında, yemek geleneğinde, alışkanlıklarında olan besinlere değer vermek, sürdürülebilirliğini sağlamak asıl olan, hepsi bu. Tam da bu noktada kırsaldan şehirlere olan göçün yoğunlaştığı, neredeyse köylerde insanların kalmadığı dönemde bunu tersine çevirecek hamleler sadece bizi değil belki de en az 10 nesil sonrasını da etkileyecek. Geleneksel ve yerel tatlar yaşamaya devam ettiği sürece sadece bunların lezzeti değil hikayeleri, alışkanlıkları, edindirdiği yaşam tarzı da devam ediyor. Bu bir zenginliktir. Bu aslında varlığına sahip çıkmaktır. Verdiği besini koruyarak, onu üreterek, her şekliyle tüketerek var olmasını sağlamaktır aslında. Bu konuda başarılı hamleler yapan insanların sayısı azımsanmayacak kadar fazla. Umut verici. Kaybolan bir buğdayı yeniden var etme çabaları, nadir bir balı üreten arıyı yaşatma isteği, bir yemeğin içinde piştiği kabı da yeniden üretme planları her birinin amacı geçmişi geleceğe taşımaktan öte belki de insanın o konudaki bilgi birikimini korumaktır. Bilgi bir hazinedir. Kimi bir cisimde hayat bulup şekil alır, kimi bir davranıştır, kimi de sadece bir söz. Gıda da bu aslında. Damaktaki hissiyatı, çağrışımları, bedendeki olumlu etkileri, hepsi bir bütün. Bu nedenle her koşulda gıdayı koruyun. Her zerresinin ruhunuza, bedeninize dokunmasına izin verin. Asla çöpe atmayın!