Yapılan sözlü tarih araştırmalarında, hayırlı gecelerde o haneden ölenlerin ruhlarının evi dolaşmaya geri geldiklerini ve bacadan koku çıkmazsa mahzun olarak geri döndüklerine inanıldığı görülmektedir. Ancak "yağ kokutma" geleneğinin sevap olduğu inancı, bütün Türk topluluklarında vardır.

Kandil gecelerinde de sevap olduğu için yağ kokutulur, pişi kızartılır ve lokma dökülür. Anadolu'nun tüm vilayetlerinde bu gelenek sürdürülür. Bunlara ek olarak ölünün arkasından da belirli aralıklarla lokma dökülür ve helva kavrulur. Ölünün üçüncü, yedinci, kırkıncı ve elli ikinci günlerinde (bazı bölgelerde günler değişiklik gösterebilir) helvalar kavrulur ve yemekler dağıtılır. Ölü gömülmeden önce, helva kokusunun burnuna gitmesi gerektiğini söyleyenler de vardır.

Ölüm ayinleri Kaşgarlı Mahmud'un Divan-ü Lugati't Türk adlı eserinde de anlatılır. Kitaba göre ölü gömüldükten sonra üç yahut yedi güne kadar verilen yemek ayinlerine "yoğ" adı verilir.

Anadolu'nun farklı noktalarında, ölenin ardından çeşitli yemekler pişirilmesinin sebebi aslında ölen kişiyi anmak, rahat ettirmek ve huzurla ebediyete uğurlamaktır. Sonrasında da tekrar ölüyü mutlu etmek için helvalar dağıtılır. Tüm bu ritüeller, İslamiyet öncesinde ölümden sonraki yaşama inanan insanlardan kalmadır. Bazı bölgelerde helva ve lokmaya ek olarak farklı yemekler de pişirilmektedir. Bazlama, yüksük çorbası, kolaç, gözleme bunlardan bazılarıdır.

Eski Türkler, ölülerine "aş verme"yi en önemli vazife saymışlardır. İlkçağlarda doğrudan ölüye verilir, mezarına konulur veya dökülürdü. Manevi kültür geliştikten sonra bu tören sevabını ölünün ruhuna bağışlamak üzere fakirlere yemek, helva vermek şeklini almıştır. Bu adet, doğulu Müslüman Türklerde "atau" ve "tögüm/ dögüm" terimiyle ifade edilmiştir.