Dörtyolda sağa döneceğime, aniden karar verip yol değiştiririm. Geriye dönüp Hak Pasajı'nın içinden geçerek de gideceğim yere gidilir nasılsa... Dönüşte saat geç, pasaj kapalı olacak, yani önünden geçeceğim sonunda... Ama olsun! Nişantaşı'ndaki Konak Pastanesi'nin önünden bir kez geçmeyle, iki kez geçme arasında fark vardır. O insanı içeri çeken vitrininden bir bakış eksik kalabilmek bile bir başarıdır. Daha olmazsa, karşı kaldırımı denerim! Boşa çaba... Uzun zaman o vitrini göremesem de portakal, incir, kiraz şekerlemelerini göz unutuyor mu, damak unutabilsin?

Önce seçmekle başlıyorsun... Önünden mi, arkasından mı, karşı kaldırımdan mı geçmeli? Yoksa teslim olup es geçmemeli, üç basamak inip içeri mi girmeli? Seçeneklerin çokluğu kadar özgürsün! Öyle geliyor insana... Oysa bir büyü bu... Yemyeşil, kıpkırmızı, tupturuncu şekerlemelerden baş döndürücü bir büyü! Konak Pastanesi'nde her ürün, rolünden daha fazla rol üstlenir. Hepsi kapladığı alanının dışına taşar. Ayçöreği çok özeldir. Krokan mükemmeldir. Ekler benzersizdir. Profiterol gizli bir cevherdir. Tartoletler tutkudur. Tuzlular mütevazı görünür ama çok iddialıdır. Hele piramit pastası şehirde üstüne rakip tanımaz. Ve şekerlemeler... Şekerlemeler başkadır, bambaşkadır. Şekerlemeler bütün ürünlerden rol çalar. Konak Pastanesi'nde portakal, incir ve kiraz şekerlemeleri dört mevsim o önünden kaçılmaz vitrinde, sahnede olurlar.


Vitrin düzenleme ritüeli

Akı Ailesi, Konak'ın bizi içeri çeken vitrinini sabah yapıp akşam topluyor. Bu vazgeçilmez bir ritüel. Vitrin düzenlemesi her zaman iştah açıcı, içeri çağıran, baktıran, durduran türden... Göze, damağa, mideye, ruha sesleniyor. Rüştünü ispatladığı için benim güzel şekerlemelerim aşağı raflara konuyor. Onlar artık vitrinde olsalar da, olmasalar da satılıyor.
Şekerlemelerin olduğu gibi, her ürünün ayrı müdavimleri var. Onlar vitrin müşterisi değiller. Ne alacaklarına karar vermiş olarak sadece o ürünü almaya geliyorlar. Sadece vitrin mi çağırıyor müşteriyi? Hayır! Koku var bir de... İnsanı, Nişantaşı'nda dörtyol ağzında, Valikonağı Caddesi'ne, Amerikan Hastanesi'ne doğru köşeyi döndürten, "Bu koku nereden geliyor" diye meraklandıran gencini, yaşlısını üç basamak aşağıya indiren koku! Peşi sıra gidilince, varılan yer yine Konak!

Şekerleme, ekler, meyveli tartolet, profiterol ve çeşit çeşit gözalıcı tatlıyla dolu baştan çıkarıcı küçük vitrini, aşağı inen üç basamağıyla ünlü bir pastane Konak... 1975 yılından beri Nişantaşı'nda her gün saat 06.30'dan 21.00'e kadar her tadın farklı müşterisine kapıları açık. 12 yaşında Erzurum'dan gelip pastaneciliği Rumlar'dan öğrenen, 1947 doğumlu Erol Akı yıllarını, ailesiyle bu işe vermiş. Sağlığı, şu anda her şeyle ilgilenmek için uygun olmasa da, görünen o ki, kendini tatlara adamasına değmiş. Yıllar içinde tek bir ürünle değil, bütün ürünleriyle bir marka olmuş Konak! Acıbadem kurabiyesi seven bir eş, bir kız, üç erkek çocuğuyla pastanenin üstünde oturduğu evinde, çikolata lekeleri ya da kendi okumadığı için okusun istediği çocuklarının baba mesleğini sürdürmeleri sorun olmuş mudur, bilinmez? Ama üç oğlu da babanın yükünü hafifletecek yaşa geldiklerinde tek tek Konak Hayat Üniversitesi'ni seçmişler. Zorlanmışlar. "Esnaf olmanın okulu yok" diyen Hüseyin Akı, her zorlandığında "Nasıl bir meslek seçmişsin?" diye sormuş babasına... Hep aynı cevabı almış. "İnsanları güzel..."

İnsan ruhunun aynası

O güzel insanlar bazen bunca güzel tattan, "Bizi baştan çıkarıyorsunuz" diye şikayet etmiş, kimi diyeti bozuldu diye söylenmiş. Çoğu onu mutlu eden bu benzersiz tatlar için memnun olmuş, teşekkür etmiş. Yıllar her gün bir insan, birçok insan ve birçok çeşit getirmiş pastaneye. Musevilerin bayram günlerinde hamursuz kekler, "tezpişti" gibi özel tatlar pişmiş fırınlarında...

Sabah işine gidenlere açma, pırasalı, ıspanaklı küçük tuzlular, öğlenleri ayçöreği, akşamüstü acıbadem kurabiye, iş çıkışı eve götürmek
için tulumba tatlısı, limonlu bezeli tartolet, krokanlarla zaman, tatlarla ve insanların çoğalmasıyla birlikte akıp gitmiş.

Şimdi Hüseyin Akı da hep insanlardan söz ediyor. "Çok sinirliyim bugün, hepsini yiyeceğim" diyerek ayrım yapmadan birçok şey alan bir müşterisini anlatıyor. İndirim yapmadığı için sitem eden müşterisinin, para üstü beklerken aldığını ağzına attığında damağındaki lezzetten çıkardığı keyifli seslerin arasında "Haklısın indirim yapmamakta" demesini gururla anlatıyor. "İnsan ruhunun aynası burası. Mutluyken pastaneye, mutsuzken yine pastaneye geliyor insanlar" diyor... Fırından çıkanların her gün sergilendiği Konak, sanki onun için de bir sahne. Aile büyüklerinin "Sizleri orada görmek istiyoruz" diye çocuklarını yüreklendirdikleri bir sahne... Her gün müşteri karşısına üretilenlerden gurur duyularak kendinden emin çıkılan bir sahne.


Adanmışlık, ilkeler ve sevgi



Konak Pastanesi'nin müşterileri her dinden ve dilden, her yaştan insanlar... Hüseyin Akı, hayatı ve hayattaki duruşunu öğrendiği pastaneye o da ailesi gibi kendini adamış. Bence büyünün içindeki en önemli malzeme bu. Adamak!

Hasan ve Hüseyin Akı, ikiz. Ağbileri Erhan'la üçü arasında iyi bir iş bölümü var. İkizler, tek yumurta ikizi. Bu yüzden Hasan mı, Hüseyin mi sahnede, kim ne zaman ne kadar ayakta duruyor bilmiyorum. Ama gelecek günlerde şaşırsak da yapacakları birçok yenilikle Konak'a daha da değer katacaklarını biliyorum.
Çünkü yenilik adına mekanda ne değişirse değişsin, ürünlerde özenle seçilmiş malzemenin, 20 yıllık ustanın varlığı ve ailenin ilkeleri olduğu sürece Konak her zaman, önünden mi, karşı kaldırımdan mı, arkasından kaçarak mı geçmeliyiz diye önümüze seçenekler koyan bir gönülçelen olacak. Evet, büyünün içinde bir de bu var; her ayrıntıda ilkeli olmak...

Adamak ve ilkeler ya da ilkelerini koruyarak kendini adamak yeterli mi Konak'ı Konak, her ürünü birbirinden farklı ve eşsiz yapmaya?

Acıbadem kurabiye nasıl bu kadar yoğun badem kokuyor? İncir şekerlemesi nasıl bu kadar yeşil, nasıl bu kadar diri? Profiterolün üstüne dökülen çikolata sosu, ağıza dokunduğu an nasıl eriyip gidiyor? Ayçöreği neden bambaşka? Bence büyünün içinde başka, hem de bambaşka, büyük bir şey daha var... Sevgi! İşte büyünün tutması bundan!

Adres: Valikonağı Cad. No: 34/1 Nişantaşı-İstanbul
Tel: 0212 225 28 72