Bayram olmalı! Bahara denk gelenlerden biri... Yaşımı çıkaramam. Halamın elini öpmeye mi gitmiştik Fatih'e? Ama önce ona çok sevdiği badem ezmesini almak için Bebek'e...
O güzelim küçük badem ezmelerinin özenle içine konduğu paketi ve o paketi elimde tuttuğumda hissettiğim tarifsiz duygu gelir yerleşir yüreğime. Çocuk bakışımla o zamanki Bebek'i tarar gözüm. Denizini, camisini, kahvesini, sırtlarındaki erguvan ağaçlarını görürüm hafızamın boyutsuz boşluğunda...
Damağımın hatırlattıklarına daha özenle ve derinden baktıkça ayrıntılar, yürüdükçe yollar o büyülü dükkanın Meşhur Bebek Badem Ezmesi yazan kapısına kadar getirir beni. Kapısını açıp içeri girince gördüklerim badem ağaçlarının, kışa aldanmak bile olsa sonu, beyazlı pembeli çiçeklerini düşündürür.
Aziz Nesin'in "Arkadaşım badem ağacı" şiirini içimden tekrarlar bulurum kendimi...

"Sen ağaçların aptalı
Ben insanların
Seni kandırır havalar
Beni sevdalar
Bir ılıman hava esmeye görsün
Düşünmeden gelecek karakış
Açarsın çiçeklerini
Bense hayra yorarım gördüğüm düşü
Bir güler yüz bir tatlı söz..."

"Bir güler yüz, bir tatlı söz için... Bunca yıla, bunca emeğe değer", diyor Sevim Hanım...
Dedesinden babasına, babadan annesine, annesinden ona ve ablasına kalan tadın peşinde geçirdiği yıllar için...
Yıllar sonra büyümüş, bu yazıyı yazar olmuş, üçüncü kuşaktan bir badem ezmesi tutkunu olan benimle tanıştığı soğuk yağmurlu günde...
Bebek'teki dükkanında bana ikram ettiği badem ezmesinin damağımda bıraktığı tadın beni nerelere götürdüğünü, kimleri, neleri hatırlattığını bilmeden...

Başka hiçbir şey bekleyerek yapılamaz bunca yıl, bunca emekli bir iş. Üç nesile badem ezmesi üreten Sevim ve ablası Semai İşgüder yurtdışında ve ülkede tanınarak marka olmuş büyük bir tadın son temsilcileri. Sabahları gün ağardığında imalathanede badem ayıklamakla başlayan gün, gece 23.00'te dükkanın kapanmasıyla biter. Ertesi gün tekrar başlar ve böyle sürer yıllar. Bir dükkandan çok dostlarla buluşulan, kapıdan girenin de dost sayıldığı özel bir mekan burası. 1967'den beri Cevdet Paşa caddesinde kendini tüm olağanlığı, değişmemişliğiyle koruyor.

Meslek dededen babaya, babadan da anneye geçmiş. Baba Mudanyalı... Mehmet Halil Bey. Baba tarafı bu işe nasıl ve ne zaman başlamış tam olarak bilinmiyor. Kayıtlardaki en eski tarih 1904. Bu nedenle Sicil Ticaret'te kuruluş 1904 tescil edilmiş. Aslında çok daha eskilere dayanıyor mesleğin kökeni. Ama Mudanya'daki büyük bir yangında ailenin geçmişi kaybolup gitmiş.

Sevim Hanım "İşe önce bademin seçiminden başlanmalı, Datça'nın bademi viski için iyidir ama ezme için uygun değildir" diyor. Bademleri Diyarbakır yöresinden seçip alıyor. Talebe yetecek miktarda ayıklamakla erkenden işe başlanıyor. "Uzun ve meşakkatli bir iş..." "Bademleri dibekte döveceksin, şekerleyeceksin, keseceksin, el değmeden ama makine de kullanmadan, katkı maddesi koymadan..." derken yorgunluğunun yerinde gurur var. Her ayrıntı önemli, her hareket anlamlı. Yoksa malzeme belli, tarif kolay. Su, şeker, badem.

Öyle işte... Badem ezmesinin kolay bir tarifi var ama sırrı çok. Birinci sır aşkın günümüzdeki göstergeleriyle anlayamayacağımız bir aşkta... Sevim ve Semai Hanım'ların babasının ve annesinin aşkında... Baba Mehmet Halil Bey eğitim için geldiği İstanbul'da Haydarpaşa Lisesi'nde öğrenciyken tanımış annesini. Anne Fener Rum Lisesi'nde öğrenci. Vapurda başlamış arkadaşlıkları ve büyük bir aşka dönüşmüş. Arnavutköylü Anastasia Hanım'ın aile adı Triyandafilidu. Birinci Dünya Savaşı yılları, farklı dinlerden iki insanın birbirini sevmesinin olağan karşılanmadığı yıllar... Ama tüm zorluklara rağmen Mehmet Halil Bey ve Anastasia Hanım 1917 yılında evlenmişler. Sevim İşgüder anne ve babasının iki ayrı dinden insanlar olmalarına karşın, evlerinde bir tek gün bile dini tartışma görmemiş. "Evde herkes her iki dine, hatta tüm dinlere saygı duyardı", diyor. İşte bu hoşgörü ve barış duygusu badem ezmesinin tarifindeki ikinci sır. Bu nedenle Sevim Hanım, badem ezmesi almaya gelen müşterileriyle tanısın tanımasın selamlaşıyor, konuşuyor. Bir güler yüz, bir tatlı söz... Ezmenin tarifindeki sırrın en zoru olan hoşgörü ve barışı unutmuyor.

Evlendikten sonra baba mesleğini sürdürmenin en iyi çözüm olduğunu düşünen Mehmet Halil Bey, geçmiş zaman kipinin kullanılarak anlatıldığı, çoğumuzun hiç görmediği, eski Bebek'te başlamış buzlama, lokum, akide ve ezme yapıp satmaya... Kitaplarda ve eski insanların anılarında adı Bebek Bahçesi olarak geçen, günümüzde iskele meydanında park olan alanda, barakalar halinde sıralı, tek katlı dükkanlardan birinde... Mehmet Halil Bey'i 1943 yılında genç yaşta yitirmiş aile. Madam Anastasia yasla birlikte siyahlara bürünmüş ama yaşam sevgisi renklerini yitirmemiş. Her zaman bir çiçek koymuş vazoya, çevresini güzelleştirmeye ve yaşamaya devam etmiş. Meşhur Bebek Badem Ezmesi'nin tarifindeki üçüncü sır bu. Vazoda bile olsa bir çiçekle yaşamı güzelleştirmek... Babası öldüğünde 1,5 yaşında olan Sevim Hanım, bugün hâlâ annesinden aldığı tarifteki bütün sırları unutmadan sürdürüyor badem ezmesi yapmayı... Dükkanda birçok vazoda kasımpatından orkideye yaşam sevincinin simgesi taze çiçekler var.


Sevim Hanım ve ablasının badem ezmesini sırlarıyla birlikte öğretebilecekleri mirasçıları yok. Ama bu tadı emanet edecekleri biri olsaydı bile aynı ezmenin yapılamayacağı ortada. Bebek badem ezmesinin başarısındaki yaşanmışlarla, deneyimlerle, duygularla zenginleşmiş tarihini bilseniz, sırlarını keşfetseniz ve püf noktalarını bilseniz bile eksik olan bir şey olacak... Ruh!

Belki de en büyük sır bu? Elle tutulamayan, kağıda dökülemeyen?


Meşhur Bebek Badem Ezmesi'nin damağımızda unutulmadan kalan tadındaki en büyük sır, Sevim Hanım'ın annesi Anastasia ve baba Mehmet Halil Bey'in günümüz göstergeleriyle anlayamayacağımız aşklarında saklı...