Türk kahvesinin tüketimi bayramla sınırlı değil elbet. Biz de bu kez Türk kahvesinin başrolde olduğu tatlılar hazırladık. "Biz" derken, Elmas Yetgin'in maharetli ellerinden çıktı tatlılar. Öncelikle hangisini hazırlarsınız bilmem ama bayram misafirlerinizden tam not alacağınızı garanti ediyorum!
Şimdi başlıktaki keçilerle konunun bağlantısını kurmaya çalışıyor olabilirsiniz... Oraya da gelelim...

Kahvenin ilk ne zaman veya kim tarafından keşfedildiği tam olarak bilinmiyor. Konuyla ilgili efsanelerden en ilgincine ise Türk Kahvesi Kültürü ve Araştırmaları Derneği'nin web sitesinde (www.turkkahvesidernegi.org) rastladım...

"Doğuştan şair, Kaldi adında bir keçi çobanı, keçilerinin dağların eteklerinde yiyecek ararken oluşturdukları patikaları takip etmeyi seviyordu. İşi ondan çok şey beklemiyordu. Dolayısıyla, şarkı yazmak ve kavalını çalmak için özgürdü. Akşamüstü, özel tiz notasını üflediğinde keçileri ormanda otlamayı bırakıp onu eve doğru takip etmek için çabucak gelirlerdi. Ama bir öğleden sonra keçileri gelmedi. Kaldi kavalını şiddetle tekrar üfledi. Hala hiçbir keçi gelmemişti. Şaşkın çocuk onları bulmak için daha yükseğe tırmandı. Sonunda uzaktan gelen melemeleri duydu. Büyük yağmur ormanı kubbesi altında, keçiler koşuyorlar, birbirlerine boynuz atıyor, arka ayaklarının üzerinde dans ediyor ve heyecanla meliyorlardı. Şaşkınlıkla bakakaldı. Onları seyrettiğinde, keçiler birbirleri ardına daha önce hiç görmediği bir ağacın parlak yeşil yapraklarını ve kırmızı meyvelerini çiğnediler. Keçilerini çıldırtan bu ağaçlar olmalıydı. Bu bir zehir miydi? Ölecekler miydi? Babası onu öldürecekti! Keçiler saatler boyunca onunla eve dönmeyi reddettiler ama ölmediler.

Ertesi gün, keçiler doğruca aynı koruya gittiler ve aynı hareketleri tekrarladılar. Bu sefer, Kaldi onlara katılmanın güvenli olduğunu düşündü. İlk önce, birkaç yaprak çiğnedi. Tatları acıydı. Ama, onları çiğnediğinde dilinden boğazına inen ve tüm vücuduna yavaşça yayılan bir karıncalanma hissetti. Daha sonra meyveleri denedi. Meyve biraz tatlıydı ve dışarı çıkan tohumlar kalın lezzetli bir sıvıyla kaplanmıştı. Son olarak tohumları çiğnedi. Ve ağzına başka bir meyve attı.

Efsaneye göre, bundan sonra Kaldi keçileriyle birlikte mutlu bir şekilde oynamaya başladı. Ondan şiirler ve şarkılar saçıldı. Bir daha hiç yorgun ve sinirli olmayacakmış gibi hissetti. Kaldi babasına sihirli ağaçlardan bahsetti, dedikodu yayıldı ve sonunda kahve Etiyopya kültürünün bir parçası oldu. Arap hekim Rhazes 10. yüzyılda kahveden yazılı olarak ilk bahsettiğinde kahve muhtemelen yüzlerce yıldır üretilmekteydi. Efsanede olduğu gibi, muhtemelen, bunn taneleri (kahve bu şekilde adlandırılmaktaydı) ve yaprakları başlangıçta sadece çiğneniyordu ama yaratıcı Etiyopyalılar kısa sürede kafeinlerini alacakları daha tatmin edici yollara terfi ettiler. En sonunda, muhtemelen 16. Yüzyılda, biri kahve çekirdeklerini kavurdu, dövdü ve kaynattı. Ve bildiğimiz şekliyle kahve sonunda meydana geldi. Muhtemelen, insanlığın beşiği olan ve günümüzde Etiyopya olarak adlandırılan antik Habeşistan toprakları kahvenin doğduğu yerdir."

Tadı damağınızda kalacak, 40 yıl hatırlı Sofra'larda buluşmak üzere…