Yaşama süresi olarak normal bir insan, aşağı yukarı hayatında iki kere yaz, iki kere de kış, yani en uzun ve en kısa Ramazan'ları yaşıyor. Ramazan, güneşe değil, gökteki aya bağlı olarak 34 yılda senenin bütün ay ve mevsimlerini dolaşır. Yani, bu 34 yıl zarfında en kısa günde olduğu gibi, en uzun günde de oruç tutarız.

2 ay kadar önceydi, merak edip baktım; İstanbul için imsak 3.35, iftar da 20.47 ile başlıyordu. Yaklaşık 17 saat oruç tutulacak inşallah. Arkadaşlarla konuştuğumda genel olarak herkes "Zor olacak!" dedi. Gerçi geçen sene de hepimiz zor olacağını düşünüyorduk ama çok şükür sandığımız kadar da zorlanmadan Ramazan'ı geçirdik. Eminim birçoğunuz sahuru İzmir'de, iftarı da Hakkari'de yapmak istiyorsunuzdur. İzmir'de sahur 4:00, Türkiye'de ilk oruç açacak olan ilimiz Hakkari'de ise iftar 19:38'de. Elbette böyle bir şey olmayacak. Herkes yaşadığı yerin saatlerine göre elinden geldiğince orucunu tutacak.

Şüphesiz oruç sadece aç-susuz kalmak değil. Bu açlık ve susuzluğun ve daha birçok şeyden uzak durmanın sebebini anlamak, bilerek ve isteyerek bu 'zorluğa' katlanmak, Ramazan ayından ve oruçtan tam istifade edebilmektir. Dediğim gibi, oruç ve Ramazan'ı konunun uzmanları yeterince anlattılar, yine anlatacaklar. Ben başka bir açıdan Ramazan'a bakmak istiyorum.

Çocukluğundan beri Ramazan'ı dolu dolu yaşamış biri olarak, Ramazan sofralarının o apayrı halini nasıl da severim. Hiçbiri ama hiçbiri, oruç açılmak için hazırlanmış bir sofradan daha güzel olamadı benim için. Dünyanın birçok ülkesinde, birçok şehrinde, en pahalısında ve hatta Michelin yıldızlı restoranlarda yemek nasip oldu. Hiçbiri, tek bir iftar sofrası etmez ve değişmem! O sofrada başka bir lezzet, başka bir duygu, başka bir şey var. Evet, tüm diyetisyenler "Aman iftarda çok kaçırmayın, şunu yiyin, bunu yemeyin!" şeklinde haklı uyarılar yapacaklar. Heyhat, mesele bol çeşit, çok yemek değil. Çünkü iftar sofrasının en güzel anı… Hani hazırdır sofra, sular bardaklara, çorbalar kaselere konmuştur, hurma ya da zeytin elde, ezanın okunması beklenir. Birkaç dakika vardır daha, kimse konuşmaz o anlarda, dua edilir tutulan oruç kabul olsun diye ve derken ezan duyulur, eller suya, hurmaya, zeytine gider. O ilk lokma ağza değdiğinde, o an hissedilen şey, açlık veya susuzluğun giderilmesinin verdiği fiziksel doymuşluğun çok ötesinde bambaşka bir duygudur; manevi doyumdur, huzurdur!

Bu Ramazan'da, tıpkı diğerlerinde olduğu gibi milyonlarca kişi ilk birkaç gün doymayacakmış gibi iftariyeliklerle, 3-4 çeşit yemekle, tatlıyla iftara başlayacak, çok yiyecek, iftar sonrası azıcık uyuklayacak. Bir hafta sonra iftar sofrası yavaş yavaş hafifleyecek, daha az yenecek. Miktarı ve şekli değişecek ama önemi ve keyfi hiç azalmayacak. Bir kere iftar davetleri olacak. Arkadaşlar arkadaşları, akrabalar akrabaları, ben anne-babamı, annem-babam beni-kardeşimi, kardeşim hepimizi, eş, dostu iftarlara davet edecek ve en güzel şekilde ağırlayacak.

Çalışan insanlar için bu davetler hafta sonlarına denk gelecek ve diyelim ki Pazar, iftardan 3-4 saat önce hazırlıklar başlayacak. Arada dışarıda da iftar açılacak. Kimi zaman bir iftar çadırında yüzlerce insanla, ya da maneviyatı yüksek bir yerde hayırseverlerin, belediyelerin dağıttığı bir tepsiyle. Bir-iki kere de imkan dahilinde bir lokantada belki. İlla 5 yıldızlı otele gerek yok, herkese ve her keseye uygun bir yer koca İstanbul'da illa var ve o da çok başka bir keyif.

Sahura gelince, o biraz daha karışık. Çünkü, belli bir saatten sonra sahurda ne kadar yediğinin içtiğinin çok da bir önemi kalmıyor. Sahura kalkmak farz değil, günahı yok ama sevabı çok ve de peygamberimizin buyurduğu üzere "Sahur yemeği yiyin, çünkü sahurda bereket vardır!" İlk günlerde sahura kalkanların birçoğunun sonradan uykusunun bölünmesi ve ertesi gün işe gidilecek olması nedeniyle kalkmadığı değil, kalkamadığı sahurun bir başka güzelliği var. Bir kere, sabahın ilk saatlerinde enerjik olabilmek önemli. Bu, uzun yaz gününün ilerleyen saatlerindeki fiziksel kaybı geciktiriyor. Dolayısıyla mümkün olduğunca kalkmak, gece doyurucu ama hafif şeyler yiyerek, televizyon seyrederek keyifle sahur yapmak mümkün.

A Haber'de, araştırmacı-yazar Fatih Çıtlak hocam ve bugüne kadar ralli pilotu olarak tanıdığınız Burcu Çetinkaya'nın özel sahur programı Sahur Vakti'ni izleyebilirsiniz mesela. Yenikapı Mevlevihanesi'nde çekilen program, son derece basit ve anlaşılır bir şekilde en önemli konularda izleyenleri bilgi sahibi yapacak.

Sahur yemeği hazırlamayı severim. Favori sahur yemeğimse her zaman kahvaltı türü şeylerdir. Yumurta, domates, zeytin, peynir, çay, yoğurt benim için tamamdır. Yoğurdu son yıllarda ekledim menüye ve inanılmaz hoş oluyor. Asla tencere yemeği türü şeyler yemem, makarna, pilav vs hiç yemedim bugüne kadar. Zaten karbonhidratlar, sabaha kadar çoktan fonksiyonunu, tok tutma özelliğini kaybetmiş oluyor ve gece boş yere yemek yemiş oluyorsunuz. Sahuru ben hazırlarım, tıpkı yıllarca babamın hazırlayıp annemi, bizi kaldırıp çağırdığı gibi. Eşim bazen kalkmak istemez, ama zorla kaldırıyorum onu da. Herkes gibi ben de uykusuzluk çekiyorum ama başka bir havası var sahurun, başka türlü ve iyi hissediyorum sahurda. Sonuçta Ramazan dışında sabaha karşı kalkıp yemek yemediğimize göre başka bir zaman yok bunu yaşamak için.

Başlarken dediğim gibi, Ramazan oruç vesilesiyle bazen unuttuğumuz ya da es geçtiğimiz şeyleri hatırlamamızı sağlayan çok özel bir zaman. Kur'an'ın indiği, içinde Kadir Gecesi'ni barındıran, asla boşa geçirilmemesi gereken bir 30 gündür. Sahurda yediğimiz şeyler bizi bütün gün boyunca ne tok tutar, ne de susuzluğumuzu giderir. Oruç tutmak, mideye tıka basa yemek doldurmakla olmuyor nitekim. Oruç, inanılmaz bir manevi güçle, inanmanın verdiği büyük dayanıklılık ve elbette Yüce Allah'ın yardımıyla tutuluyor. Yoksa Ramazan'ı hissetmeden başka bir zamanda 30 gün aynı şekilde kimsenin dayanabileceğini sanmıyor, kendimden biliyorum.

Aslında biraz da geçtiğimiz ay yaptığım bir gezide, anavatanı olan Viyana'nın en ünlü restoranında nasıl da berbat bir şinitzel yediğimi de azıcık anlatacaktım ama Ramazan'la başlayınca yer kalmadı. Belki de genel yazı üslubumun dışında oldu ama içimden öyle geldi. Önümüzdeki ay, Türk insanının yurt dışındaki yemeklerle olan savaşına değineceğim inşallah.

Mübarek Ramazan'ın hayırlarla gelmesini diliyor, hepinize huzurlu ve bereketli bir Ramazan ayı diliyorum. Allah hepimize sabır ve dayanma gücü versin inşallah.