İlk gün klasik bir kahvaltı yapıldı. İkinci günse eşim "pide yaptıralım" dedi. "İçini kim hazırlayacak, uzun iş" falan diye cevap verdim. Ancak seviyorum işte Anadolu şehirlerini. Malatya artık büyükşehir olsa da bazı şeyler aynen duruyor ve inşallah da hep öyle kalır. Evin yanındaki markete gidiyorsunuz, "pide içi" diyorsunuz, gereken malzemeyi marketten alıyorsunuz. Diyelim ki kıyma, soğan, domates, maydanozlu bir iç lazım. Hepsini şarküterideki arkadaşa veriyorsunuz, hemen orada yıkıyor ve bunları karıştırmak için, restoranlarda da olan büyük, kazanı çelik mikserin içine atıyor. 1 dakika sonra da poşetin içine doldurup size geri veriyor. Bunu alıp 20 metre ötedeki fırına gidiyorsunuz. Fırında bir yandan ekmek, tırnak pide gibi asıl mamullerin üretimi sürerken bir yandan da dışarıdan gelen pideleri yapıyorlar. Kaşarlı istiyorsanız, dışarıda hazırlatmanıza gerek yok, fırında mevcut ve gerçekten ben kendi hazırlattığım içten çok fırının kaşarlı pidesine bayıldım. Ufak bir pişirme ücreti karşılığında, tencereyle, tepsiyle gelen yemekleri de pişiriyorlar o harika odun fırınında.

Yıllarca Samsun'da yaşamış ailem. Dolayısıyla her pazar evde hazırladığı pide içini fırına götürmüş babam. Bir saat sonra da tüm aile, konu komşu oturup yemişler o şahane Karadeniz pidelerini. Burada benim pideyle ilgili tercihimi de belirteyim: Evet, pide kapalı olur! Üstü açık pideyi sevemedim bir türlü. Pide kapalı olacak, fırından çıkınca da üstüne mutlaka tereyağı sürülecek, gerisini bilmem! Şimdi tam bu noktada, bir okurumuzdan gelen elektronik postayı sizinle kısaca paylaşıp, cevabını da vermek istiyorum.

Nilgün Hanım; "Öncelikle iyi günler... Bugün alışveriş yaparken, Sofra dergisinin Mayıs sayısını aldım. Sizin köşenizin de takipçisiyim, keyifle okuyorum. Şimdi sizden benim bir istirhamım olacak." diye söze başlayarak, Ankara'da biri Ankamall'da, diğeri de adında Samsun geçen bir başka yerde pide yediğini, ikinci yerde Samsunlu olarak pidelerini bu kadar kötü yaptığı için mekan sahibini 'fırçaladıklarını" anlatmış ve "evde en iyi pide içi nasıl hazırlanır, bize onun tarifi gerek. Muhterem babanız lütfetsin, ondan bu işin sırrını öğrenelim. Az mı pişsin, sulu mu olsun? Değişik tarifler denedik daha önce ama götürdüğümüz mahalle pidecisinin ustaları bile beğenmediler bıraktığımız içi. Şimdi bu işi biz "bir bilene" sormayı düşünürken, tesadüfen yazınıza denk geldik. Bizi kırmazsanız sevinir, her pide yiyişte muhterem babanızı anarız. Size ve ailenize saygılar" diye de bitirmiş.

Kendisinden izin almadığım için sadece ismini yazdığım değerli okurumuz Nilgün Hanım; şimdi siz benden çok karışık, değişik malzemeler içeren, hazırlaması dikkat ve zaman gerektiren bir tarif bekliyorsanız şayet, beklemeyin! Çünkü iyi pide içi hazırlamak aslında çok kolay. 1 kilo orta yağlı kıymaya 5-6 adet orta büyüklükte soğanı doğrayıp, döküm bir tavada kıymanın rengi değişene kadar tuz ve karabiberle çeviriyorsunuz. Kesinlikle domates, maydanoz ya da yeşil biber koymamanızı öneririm. Kıymanız asla sulu olmamalı, yeşil biber zaten kıymalı pideye hiç yakışmıyor; hepsi bu!

Kıyma önemli elbette, dana kıyması biraz lezzetsiz oluyor, ne yapsanız pide tatsız kalıyor. O yüzden zevkinize göre, hazır olmayan bir kıymayı, sadece bir kere çektirerek alırsanız iyi olur. Soğanlarınız çok acı olmasın ve biraz gözyaşına dayanıp mutlaka tahtada elle doğrayın. Tavada az miktarda halis Trabzon tereyağıyla biraz çevirip doğru fırına götürün. Unutmayın ki asıl lezzetini pidenin içinde piştiğinde alacak o karışım. Eğer kıymayı evde çok kurutursanız ya da çok yağsız olursa, iç harcımız kupkuru olur. Fırınınız odun fırınıysa, çıtır çıtır pişmiş pidenizin lezzeti de bir kat daha artacaktır. Alıp hemen eve gidin ve bıçağı ortasına sapladığınız tereyağını üzerine sürüp afiyetle yiyin. İlk değilse kesinlikle ikinci denemede yemeye doyamayacaksınız. İçine koymadığınız domates, maydanoz ve yeşil biberi masadan eksik etmeyin! Ve şahane demli bir çay yanında; işte harika bir pazar kahvaltısı!

Sofranızdan sağlık ve bereket eksik olmasın; kalın sağlıcakla!