"Benim doğum günüm ne zaman?" diye sorardım… "Daha çok var." derdi. "Ne kadar çok var?" diye bırakmazdım peşini. "Yazın…" derdi. İlla öğrenicem ya "Yazın ama ne zaman?" diye tuttururdum. "Narçiçekleriyle, ıhlamurlar açtığında…" derdi.


Ağaçlardan otlara, çiçeklerden hayvanlara kadar sayısız varlığın dilinden anlayan babam, bize de anlatırdı onların dilini… Her birimiz, az çok bir şeyler hatırlarız hala onun anlattıklarından…

Evin bahçesinde kimselerde olmayan sebze, meyve ve ağaçlar olurdu… O zamanlar kimsenin bahçesinde olmayan "nar ağaçları" da vardı o bahçede… Evin arkasındaki ormanın kenarında ise "ıhlamur ağaçları"…

Doğum günüm ne zaman gelecek diye başlardım beklemeye narçiçekleriyle, ıhlamurların açmasını… Sabah kalkıp ilk iş nar ağaçlarına ve ıhlamurlara koşmak olurdu… Günde en az iki-üç kez bakardım onlara…

Sonra narçiçekleri yavaşça renklenmeye, ıhlamur tomurcukları uç vermeye başlardı… Günler ilerledikçe narçiçekleri kırmızıların en güzeline dönerken, ıhlamur çiçekleri de açılıp o baş döndüren kokularını yaymaya başlardı…

Geceleri yattığım yerden, sıcak rüzgarın bana taşıdığı, baygın kokularını duyardım uykumun arasında… "Yatağımdayım, ıhlamurlar kokuyor, narçiçekleri açtı, babam öbür odada uyuyor…" diye sonsuz bir güven ve mutluluk duyardım.

En sonunda babam "Bugün senin doğum günün Şeşe!" derdi… Bir tek o bana böyle seslenirdi… Kendi dilimizde "Benim küçük şımarık kızım" anlamına gelen, onun bulduğu bir isimdi bu...

FOTOĞRAF: ERKİN ÖN


O gün şımarıklığımın ve sevincimin sonu olmazdı… Narçiçekleri gözüme daha kırmızı görünür, ıhlamurlar daha başka kokardı sanki…

Ihlamurlar günlerce daha kokar, kokar, kokarlardı… Sonra babam bir gün ıhlamur dallarıyla gelirdi eve… "Ihlamurlar artık tamamen açtı, toplanma zamanı geldi." derdi. Balkonda hep birlikte oturur, dallardaki çiçekleri koparırdık. Yaz sıcağında ıhlamurlara bu kadar yakın durunca, koklarıyla sarhoş ederlerdi beni.

Sonra kurusun diye balkona konurdu ıhlamur çiçekleri, insanı efsunlayan kokularıyla… Kuruduklarında kaldırılıp saklanırlardı kışa…
Ardından narçiçekleri büyüyüp meyveye dönerdi. Sonra onlar da toplanır kaldırıldı. Narlar olunca anlardım ki artık kış yakın. Sonbahar geçip, ardından usulca kış gelirdi.

Her çeşit çaya düşkün olan babam, ıhlamur çayını da severdi. İçine tarçınla, karanfil koyup demlerdi. Kışla birlikte, ıhlamur çayı kokusu kaplardı bütün evi. Bazen sabah kokusuyla uyanır, bazen gece kokusuyla uyurdum. Akşamları ise babam küçük bir tören gibi nar soyar, tanelerine ayırıp kaselere koyardı. Küçük bir kaşıkla birlikte bize verip "Haydi bakalım dökmeden kim tamamını bitirecek!" derdi.

Yazın büyülü narçiçeği rengi meyveye, ıhlamur kokusu çaya dönmüş haliyle kış gecelerine dolardı… Ben bir sonraki doğum günümü düşünürdüm…


Yıllarca doğum günüm gelecek diye narçiçekleriyle, ıhlamurları bekledim…

Sonra yıllar geçip ben büyüdüğümde, zaman başka türlü akmaya başladığında ve ben evden uzaklara gittiğimde, babamla aramıza büyümenin getirdiği ve halkımın kurallarının çizdiği sınırlar girmeye başladığında bile, narçiçekleri ve ıhlamurlar bizi yaklaştırdı. Bir şifre gibiydi aramızda her yıl tekrarlanan "Şeşe, bak narçiçekleriyle ıhlamurlar açıyor…" demesi. Bilirdim ki bunun anlamı: " Ne kadar büyüsen de sen benim 'Şeşemsin', ben yanındayım ve bana güven…" demekti. Nerede olursam olayım "narçiçekleriyle" "ıhlamurlar" açmaya başladığında baba evinde oldum her zaman…

Sonra o zamansız ve aniden gidiverdi… Meyveye durmuş nar ağaçlarının altından uğurladık onu son kez. Bahçe bir daha onun zamanındaki gibi olmadı. Nar ağaçlarının kimisi kurudu, kimisi devrildi gitti. En son evin arkasındaki, altından onu uğurladığımız nar ağacı da sessizce kimselere göstermeden yıkıldı bir gece… Ihlamur ağaçları da eskisi kadar çiçek vermiyor artık… O gittiğinden beri kimse de bana "Şeşe" demedi…

Şimdi yine narçiçekleri açtı, ıhlamur kokusu sardı her yanı. Nar ağaçları çiçekten kıvılcımlarla donandı. Çocukluğumun evinden uzak bir şehrin gecesinde, ıhlamurların insanı başka alemlere taşıyan kokularını duyuyorum uykumun arasında… O kokuyla zaman karışıyor, gerçekle rüya birbirine geçiyor sanki... Hatırladıklarım mı gerçek, şimdiki zaman mı gerçek…


Onun sesi hala kulaklarımda "Şeşe, bak narçiçekleriyle ıhlamurlar açıyor…"